7 Haziran 2016 Salı

Yeniden Doğuş









Ne yazacağını bilmeden oturmak, ne yapacağını bilmeden yaşamaya benzer. Kendini kelimelere bırakırsan akıp gidecektir işte, bilirsin. Ben içinize bir yolculuk yapmanız mümkün olsa, her şeyi bilmek ister miydiniz bilmek istiyorum. Ben size bir ayna tutsam gördüklerinizden ne kadar memnun olurdunuz görmek istiyorum. Ben bir kişisel gelişimci olarak anılmak değil, size yolunuzun bir kısmında yoldaş olmak istiyorum o kadar.
Hayat asla toz pembe olmadı, o toz pembe belirli bir dönem bizim içimizdeki bir renkti hepsi bu. Cahilliğin rengiydi toz pembe. Bu nedenle yoldaşlığım boyunca size muhteşem bir yaşam vaat etmedim. Hatta tuttuğum ayna sizi rahatsız etti içten içe bunu hep bildim. Gelişim, büyüme, doğuş, bunların hangisi ağrısız ve acısız? Hadi gelin gerçeklere açın gözlerinizi. Hep içinde olup hiç fark etmediğiniz gerçeklere.
Gelin bir bakalım, en çok neler rahatsız ediyor sizi insanlarda? Hangi insanlar öfkelenmenize sebep oluyor. Somut bir örnek vereyim size. Mesela ben, en çok sürekli sahnede olmaktan hoşlanan insanlardan, sürekli her şeyi en iyi kendisinin bildiğini savunan insanlardan hoşlanmam. Bu nedenle bir şekilde girdiğim her ortamda çekerim onları kendime. Birçoğu dinlemeyi bilmez, sizinle ilgili hiçbir fikirleri yoktur fakat o kadar çok insan sarrafı olduklarına inanırlar ki, o kocaman önyargıları ile sizin hakkınızda karar verir, yargılarlar kıyasıya. Onlarla iletişim kurmak istemezsiniz. Çünkü kafalarında kocaman ve kapkara bir çukur vardır. Sebepsizce hoşlanmadıkları, beğenmedikleri her insanı o çukura atmak istercesine saldırgandırlar. Bu insanlar neden yoluma çıkarlar hiç anlayamamışımdır. Sonra sonra anladım bu insanların bir parçaları benim içimde. Karşıma her çıkan bir kadın ya da erkek,  içlerinde bir parça ben vardı. Şüphelerinde, öfkelerinde, bilmişliklerinde, bir parça karanlık ben.
Bunun gibi binlerce uzak kalmayı tercih ettiğim insanda, derinlerde bir ben görmeye başladım. Beni öfkelendiren her hareket aslında içimde var olan ama yazlığa giderken üstlerini örttüğümüz koltuklar gibiydiler. Şimdilerde onlara öfkelenmek yerine, içimdeki siyaha selam verir gibi geçiyorum önlerinden. Ben karanlık duygularımı anlıyor ve onlara şefkat gösteriyorum. Onlara sarılıyor ve siyahlarımla barışıyorum. Siyahlarımı beyazlarımla sarıyor, beyazlarımı siyahlarımla koruyorum. Ben içindeki bene yöneldikçe, kabullendikçe, kötülüklere oruç tuttukça, grilere tonlar kattıkça gelişiyorum. Ve gelişirken acı çekiyorum. Çünkü yeniden doğuyorum…
Devamını oku...